Məhsul kodu: 6367
Okuryazarlık ne zaman başlar? Okula başladığımız gün mü? Okuma yazmayı söktüğümüz gün mü? Okuryazarlık ağırbaşlı, asık suratlı bir uğraş mıdır? Barry Sanders’a göre okuryazarlığın temelleri çok daha erken bir dönemde, anne kucağında atılır. Annesinin memesinden süt emen bebek onun kalp atışlarını, soluk alıp verişini dinleyerek ilk ritim duygusunu edinir, annesiyle kurduğu vazgeçilmez bağ sayesinde kendisini okuryazarlığa götürecek yola adım atar ve Ezra Pound’un sözleriyle “aklın sözcükler arasındaki dansı” başlar. Öküzün A’sı, sözellik ile okuryazarlık arasında doğal bir süreklilik olduğunu ve ancak sağlam sözel köklere sahip insanların gerçek okuryazar olabileceğini savunuyor.
Oyunla, neşeyle bağdaştırılmamış bir okuma-yazma öğretmeninin hedefi bulamadığını/bulamayacağını gösteriyor. Okuryazarlığın gelişimini alfabenin bulunmasından günümüze kadar mitoloji, teoloji, tıp, eğitim ve edebiyat gibi çok farklı alanlardan verdiği örneklerle sergileyen Sanders, günümüzde okuryazarlığın karşı karşıya olduğu sorunları geniş bir bağlamda ele almayı başarıyor. Çocuklar evde aileye, özellikle de anneyle aralarındaki bağların gevşemesinden dolayı gerçek sözelliği ve dolayısıyla okuryazarlığı yaşamıyor artık. Toplumsal doku değişirken sokak çeteleri çarptırılmış yeni bir kabile düzeni kurarak ailenin yerini almakta. Okuryazarlığa başkaldıran gençler, yeni fakat farklı bir sözellik sürecine giriyor. Çete gençliğinde okuryazarlığın yarattığı benliğin ayrılmaz birer parçası olan vicdan ve pişmanlık gibi duygular bulunmadığından çok daha kolay suç işleniyor. Şiddet, televizyonun soğuk ışığında yetişen, sözelliğin ve okuryazarlığın dışına itilmiş, itildiği bu yerde kalmaya da kararlı gençlerin kendilerini gerçekleştirmekte kullandıkları bir araç haline geliyor. Sandres’a göre bu sorunun çözümü ceza ya da eğitim sisteminde değil, çekirdek ailenin bağrında gelişen sözelliğin yaşama döndürülmesinde yatıyor. ABD toplumunda okuryazarlık sorununu irdeleyen bu kitap, gençlik gruplarındaki şiddet eğiliminden, her kesimde görülen silah sevdasına; okulları bilgisayarlaştırma hevesinden, öğretmen-veli ilişkisindeki yanlışlara; cinsiyetçi tutumların dildeki yansımasından, egemen kültür-dil meselesiyle yerel ya da etnik kültür-dil sorununa kadar Türkiye toplumunun gündemindeki önemli konularla taşıdığı benzerlikler, paralellikler açısından çok önemli.
Herkesin okuması gereken bir kitap. Sözelliğin rolünü kıyasıya savunuyor, hem de tam zamanında.”